Lütfü Kaplanoğlu: “Kendimi imge koleksiyoncusu gibi görüyorum”
- Röportaj: Nilgün Yüksel
- Kaynak: Kolaj Art
Sadece beş altı ay öncesinde karantina bizim için sadece bir kelimeydi. Sonra birden gerçekliğin kendisine dönüştü. Ve elbette bu gerçeklik, başka gerçeklikler, alternatif yollar yarattı. Bunlardan biri de sanat etkinliklerinin dijital ortam üzerinden gerçekleştirilmesiydi. Uluslararası Sanal Engravist Baskıresim Bienali de bu sürece katılan bir oluşum olarak karşımıza çıktı.
Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Lütfü Kaplanoğlu’nun kurduğu ve dört yıldır yaptığı etkinliklerle baskıresim alanında farkındalık yaratan, “Engravist Etkinlikleri” kapsamında, 54 ülke, 600’ü aşkın sanatçının katımıyla gerçekleşen bienal, bize bir kez daha hem sanatsal anlamda hem de sunum bağlamında olasılıkları, sınırsızlıkları hatırlattı.
Lütfü Kaplanoğlu ile internet ortamında hâlâ izlenebilen etkinlikten yola çıkıp yaratım, yolculuk, üretim üzerine söyleştik.
Engravist Baskıresim Bienali yaşadığımız sürece eklemlenen uluslararası bir etkinlik oldu. Oldukça geniş katılımlı bu sergileme fikri nasıl doğdu? Çalışma sürecinden, sunumundan ve izlenirliğinden söz edelim mi önce?
Öğrenciliğimden beri baskıresim ile pentürü birbirinden hiç ayırmadım. Kendi içinde gelişen bir sistemle biriyle üretime ara verdiğimde, diğeri imdadıma yetişti. Böylece sanatsal olarak üretme sıcaklığını hiç kaybetmedim. Ülkemizde baskıresim alanının sahipsizliği beni oldukça üzüyordu. Bu alanda ülkemizde bienal yapma fikri yıllardır vardı. Hatta 2017 yılında kreatif direktörümüz Derya Aydoğan’la baskıresim bienali hakkında konuşurken Engravist web sitesine bununla alakalı bir bölüm açalım diye konuşmuştuk. Dünyada baskıresimle ilgili yapılmış bienalleri Derya Hanım inceleyip bir yazı yazdı. Ben de o yazıya baskıresim bienalinin ülkemizde yapılması durumunda 50 ülkeden en az 3 bin kişinin katılabileceğini ekledim. Hatta bu yazıya Engravist baskıresim bienali görseli tasarlamıştım. O görseli web sayfamızda hâlâ kullanıyoruz. Tüm bunlar vizyonlamanın önemini gösteriyor. Vizyonladıklarımız gerçekliğimiz olur.
2016’dan 2020’ye kadar Engravist etkinliklerini düzenli olarak gerçekleştirdik. 2020’de yapacağımız etkinlikleri planlarken Pandemi bir anda karşımıza çıkınca herkes gibi ümitsizliğe kapılır gibi olduk. Çok yönlü bir kreatif direktörle çalışıyorum. Derya Aydoğan benim için çok büyük bir şans. Konuşmalarımızın yüzde 80’ini sanat, sanatçı, sanat kuramları ve proje uygulamaları oluşturuyor. Bu süreçte “neden sanal baskıresim bienali yapmıyoruz?” dedim ve hazırlıklarımızı hemen tamamlayıp başladık. Sadece 15 gün duyuruya çıktı ve bu süre zarfında bini aşkın başvuru aldık. Reklamsız, bütçesiz, sadece gönüllü bir şekilde yola çıktığımız süreçte akademisyen ve profesyonel baskıresim sanatçılarından oluşan jürimiz ile seçmeleri yaptık.
54 ülkeden 604 sanatçının eserlerini 7 adet 3D galeride sergiledik. Galeriler için Artsteps’in alt yapısını kullanarak Engravist’in web sitesinden erişim verdik. İzleyiciler bienali bilgisayar ya da cep telefonlarından gezdiler. Bu sistemde 3D galeride yürüyerek gezme, sisteme yerleştirdiğimiz kameralar sayesinde video biçiminde geçme ve VR gezme alternatifleri oldu. Ayrıca web sayfamızda ve facebook sayfamızdan eserleri yayınladık, youtube’a video hâllerini koyduk. Binlerce insan bienalimizi gezdi ve özellikle yabancılardan oldukça pozitif geri dönüşler aldık.
En büyük enerjiyi özgürlükten alırım.
Özgürleştikçe yaratıcılık kanallarım açılıyor, kanallar açıldıkça kendimi aşıyorum.
Sondan başladık ama her çalışmanın ya da her sonucun aslında çok uzun bir hazırlık dönemi vardır. Böylesi bir oluşumun kurucusu olarak sizin yolculuğunuzu merak ediyorum. Sanatçı olmaya karar verişinizdeki motivasyon ve bu uzun üretim sürecindeki dönüm noktaları ne sizin için?
Lisedeyken Boğaziçi’nde Uluslararası İlişkiler okumayı çok istemiştim. Orayı kazanamayınca resim bölümünde okumaya karar verdim. Bu arzu hayatımın en önemli vizyonlamasıydı. Evet, uluslararası ilişkiler okumadım ama uluslararası bir dili olan resim bölümünde okuyarak yurt dışında birçok sergi yapma fırsatı buldum, yurt dışından davetler alıp etkinliklere katıldım, birçok uluslararası sanatçıya ev sahipliği yapmış oldum. Üreterek enerji sağlama, elde edilen enerjiyi paylaşmak üzerine kurulu bir sistem bu. En büyük enerjiyi özgürlükten alırım. Özgürleştikçe yaratıcılık kanallarım açılıyor, kanallar açıldıkça kendimi aşıyorum. Etrafımdaki başarılı insanların varlığı motivasyonumu artırıyor. Özellikle Yıldız Teknik’te çalışmaya başlamak; hem kendime güvenimi, iç özgürlüğümü artırdı hem de paylaşabileceğim insan potansiyeline kavuşmuş oldum. Birleşerek büyümeyi, güçlenmeyi ve bu sayede var olmayı ilke edinip paylaştıkça imkânsızlıkların ortadan kalktığını düşünüyorum.
İstanbul öncesi Anadolu’ydu sizin için. Moda deyimle “periferi!” farklı yerlerde olmak, üretmek, aynı ülkenin farklı kültürleri ile yaşamak, bugünü, bugün yaptığınız üretimleri nasıl şekillendirdi?
Doğup büyüdüğümüz çevreler her ne kadar yerelde çapı küçük gibi görünse de evrensel olandan da bir şekilde haberdar oluyoruz. Hem geçmişin izleri hem de geleceğe ait olgular üzerinde kendimizi şekillendiriyoruz. Çocukluğumda Belçika’da yaşayan dayımdan bahsettiklerinde; üstü ahşap kaplama olan evimizin budaklarından bir yeri Belçika olarak bellemiştim. Her bahsi geçtiğinde o noktaya bakardım ve orayla alakalı hayaller kurardım. Duyduğum ya da gördüğüm her imgeyle alakalı düşlerim olurdu. Kendimi imge koleksiyoncusu gibi görüyorum. Sırf bu alanımı daha bilimsel bir tabana oturmak için doktoramı lisans ve yüksek lisans gibi resimde değil de sanat tarihinde yaptım. Bu anlamda sanatın komplike anlayışlarından haberdar olmak ilgim olan Anadolu’nun kültürel niteliğinin farkındalığını artırmamı sağladı. Aslında hiç yerel düşünmedim. Anadolu’nun her sathını hissetme üzerine bir duyarlıkla çalışan ruha sahibim. Bu anlamda salt Anadolu’yu baz almadım. Ama aynı zamanda doğduğum büyüdüğüm toprakların imgelerini karşılaştırma adına Doğu-Batı sentezine dönük projeler üzerine çalışmalar yaptım. Geçmişten görünenle ilgiliydim, daha sembolist bakıyordum. Şimdi ise bırakılan izlerin görünmeyen kısımları üzerinde yoğunlaşıyorum. Dalga boylarını işitme çabası, sahneleri ve ortaya çıkan imgeleri yakalamaya çalışırken buluyorum kendimi. Somut ya da soyutlama mantığında görünen resimlerim “soyut düşünce somut resim, somut resim soyut düşünce” biçiminde ilerlemeye başladı.
Kurduğumuz düşler ve taşmaya odaklanan dışavurumlara izin vermek gerekir ki doğru ifadeler görünür hâle gelmiş olsun.
Aslında bugüne bağlayan uzun bir soru soracaktım ama parçalara ayırarak söyleşmek daha rahat ifade etmemi sağlayacak sanırım. Resim çalışmalarınızda bir katmanlaşma, bazen çok net bazen örtük, tam göstermeyen ama hissettiren bir yapı ile karşılaştım. Bir söyleşinizde “Anadolu’nun katmanlar hâlindeki kültür envanterinin içinde kendimi aradım. Resimde özellikle kültürel kodlar üzerine gerçeklerimi aradım. Çalışmalarımı belleğimde yer etmiş imgelerin içinde gezerek betimlerim.” diyorsunuz. Bu katmanlaşmayı, dil birliği içindeki farklı ifade şekillerini hem coğrafyaya hem sanatçının kişiselliğine ilişkin kesişmelerde nasıl bir üst noktaya taşıyabiliriz?
Lisans dönemimde doğup büyüdüğüm beldede bir yol çalışması sırasında Akkoyunlu/Karakoyunlu dönemine ait olduğu bilinen bir koç heykelinin çıktığını ve yol altında kaldığını duyduğumda o heykelin oradan çıkarılması ve görünür hâle gelmesi için beldenin belediye başkanını ikna edip heykeli oradan çıkarttırmıştım. Bu bir kültürel kod olarak benim için önemliydi ve o kodların kaybolmaması gerekiyordu. Hikâyeler, masallar, yaşanan acı tatlı hatıralar duyduk. Okuduklarımız, duyduklarımız ve gördüklerimiz harmanlanırken derinlerde izler aramaya başladık. Yaşam mekânlarımızı değiştirdikçe hikâyeler ve gerçekler zenginleşip çoğaldı, imgeler farkındalıkları artırmaya başladı. Belleğimde yer bulan imgeler kendi aralarında kaynaşıp çoğalırken bu imgeleri iki boyutlu hâle getirmek için aracılık ediyorum sadece. Her şey eserleri yaratma aşamasında gelişiyor ve sezgisel olarak dışavurum gerçekleşiyor. Tuval karşısına geçtiğimde; belleğimde yoğurduğum imgeler bir bir belirmeye başlıyor. Tamamen yoğunlaşma ve o anlara, o olayla, mekânlara kaptırmakla alakalı bir durum bu. Katman kesişmelerini üst noktaya çıkarmak, bellekteki yoğunlukları harekete geçirip duyumsamakla ve düşler kurmakla alakalı bir durum. Kurduğumuz düşler ve taşmaya odaklanan dışavurumlara izin vermek gerekir ki doğru ifadeler görünür hâle gelmiş olsun. Ama şu bir gerçek ki, betimlediğim her eserimde görünür hâle getirdiğim imgeler görünmeyenleri gölgelemiyor. Eseri tamamlandıktan sonra bile benim zihnimde geçmişin izdüşümü hareketliliğini yaşamaya devam ediyor. Eserlerimde görünen bir mekân, yıllar öncesinin savaşını, elli yıl sonrasının barışını, sevincini, mutluluğunu yaşatıyor bana. Uzun metrajlı bir filmi tek bir sahneye indirgeyip izleyicilerle paylaşıyorum.
Engravist dünyanın en büyük sanat organizasyonlarından biri olacak.
Dil birliğinden söz etmişken sadece kendi çalışmalarıyla yetinmeyip farklı görünen mecralarda üretim ortaya koyan sanatçılar ve yazarlarda tutarlı bir dil birliği ile karşılaşmak benim için hep heyecan verici oldu. Bu bağlamda katmanlaşma sadece çalışmalarınızda değil, Engravist üzerinden etkinliklerinizde de karşımıza çıkıyor. Farklı coğrafyalardan, ülkelerden, kimliklerden gelen sanatçılarla gösterimde bir ortaklık yakalanmış. Bu, elbette çağımız sanat üretiminin de sonucu ama bir yandan da farklılıkların ve ortaklıkların birliği açısından okuyabilir miyiz bunu?
Her ne kadar sanatın birçok alanının bireysel bir gerçeklikten oluştuğunu ifade etsek de tek başına üretmek yetmiyor. Sanat, sanatçı ve sanat alımlayıcısı üçgenini inkâr etmemiz mümkün değil. Bunun yanında enerjiye aç olan insanın şarj olması gerekiyor. Enerji birliği oluşturarak ortaya çıkan ışığın aydınlık alan etkisine katkıda bulunmanın hem bireysel hem de küresel anlamda katma değerlerini yaşıyoruz. Uluslararası dolaşımda sanatçılarımızın yeterince olmayışı, Türkiye’deki sanatçıların yeterince oksijenden yararlanamaması anlamına geliyor. Kültür sanat misyonuna yeterince önem verilemiyor oluşu nedeniyle ülkemizde sanatçılar kendi müzelerini kurma derdine düşürüyor. Bireysel olarak değil de güç birliği ile hareket etmek görünürlük etkisini artırıyor. Bir iken binler oluyoruz ve elde edilen pozitif döngü, özellikle genç sanatçılarımızın umutlarının artmasını sağlıyor.
Engravist’in yakalamış olduğu en önemli şeylerden biri birlik. Elimizi uzattığımız herkes elimizi tuttu ve bize yol arkadaşlığı yapıyor. Bu halka gün çektikçe genişliyor. Birkaç yıl sonra Engravist dünyanın en büyük sanat organizasyonlarından biri olacak. Bu öngörü değil gerçek. Engravist’i ilk kurduğumuz dönemde “ben de Engravist olmak istiyorum” diyenler oluyordu. Yaptığımız bienalle birlikte dünyanın önemli sanatçılarından güzel dönüşler alıyor olmamız, Engravist’i bienalden sonra tanıyıp katılma şansını kaçıranların ah vahlarından anlıyoruz bunu. Özellikle Engravist 2022 bienalini yaptığımızda hem nitelik hem nicelik açısından daha çok şaşırtacağız sizi. Elde edilen bu ortaklık, farklılıklara rağmen müştereklik özellikle ülkemize büyük farkındalıklar getirecek. Sanatçı her yerde sanatçıdır. Biz sanatçıları anlamak için elimizi uzatabildiğimiz müddetçe katlanarak büyük bir aile olacağız.
Hazır ortaklaşmadan yola çıkmışken sanatın üretimi ve sunumundaki ortaklaşmadan da söz edebilir miyiz?
Baskıresim aslında tam da bu sorunuza denk düşen bir yaratım biçimi. Baskı aşamasında sanatçı eserine boya verip silerken bir arkadaşı kâğıt ıslatıp kurular, biri presin kolunu çevirir. Eser baskıdan çıkınca herkes sanatçıyla birlikte sevinirken müşterek mutlu bir fotoğraf ortaya çıkar. Baskıresimciler demokratik niteliği olan bir eser üretirken takım olma, ekip olma niteliğini yaşarlar. Bundan dolayıdır ki baskıresimciler birbirleriyle daha iyi anlaşabilirler. Elbette böyle bir oluşum kurulunca sunum beraberliği peşinen gelmiş olur.
Engravist üzerinden baskıresme ve sanatın ekonomik dolaşımına girmek istiyorum. Dijital ortam bize izleyici olarak kolay ulaşılabilirlik sağladı. Bununla birlikte eserle birebir temas etmekle aynı deneyim olmadığını da gördük. Bu bağlamda özellikle kısıtlı bütçe ile kendi yaşam alanlarında sanatla iç içe olmak isteyen kişiler için baskıresmin hem kolay ulaşılabilir hem de koleksiyon değeri olarak avantajlarından da söz edebilir miyiz?
Baskıresim ülkemizde yaygın olarak üretilen bir disiplin. Doğru projelerle gidildiği takdirde daha anlaşılabilir ve yaygınlaşabilir olacağını düşünüyorum. Fakülteler dışında sivil atölyelerin artması durumunda ilginin ve ekonomik dönüşümlerin artacağına inanıyorum. Sivil atölyesi olup düzenli olarak bu alanda üretenlerin yeterince baskıresim koleksiyonlara girdiklerine şahit oluyoruz. Ülkemizde baskı alanında çok çok özel sanatçılar var. Belki bu anlamda da biraradalık düşünülebilir. Sanırım ciddi bir ihtiyaç bu. O zaman hem koleksiyon durumları hem de görünürlükler artabilir. Basmakalıp düşüncelerden kurtulup sadece “nitelikli eser” odaklı arayışlarla baskıresim sanatının koleksiyon değeri ve avantajlarının farkına varacağız.
Hocalık, sanat üretimi ve sanatsal oluşum arasında mekik dokuyorsunuz. Bu, üç kişilik iş demek. Zamanı nasıl planlıyorsunuz?
Hocalık mı yapıyorum yoksa öğrenciliğimi her yıl güncelliyor muyum bilemiyorum. Yeni neslin dünyayı avucunun içinde görüp yaşamasına ayak uydurmaya çalıştıkça hoca-öğrenci aynı potada erimiş oluyor. Sanatsal üretimlerimiz her fırsatta bahanesiz bir şekilde devam etmeli zaten. Sanatsal üretimlerimizi hayatımızın devamlılığını sağlamak için yaptığımız yeme, içme, uyuma gibi rutin davranışlarımızdan biri hâline getirmediğimiz takdirde belirli bir nitelikten söz etmemiz anlamsızlaşıyor. Biz eğitimciler olarak sanat, sanatçı ve sanat alımlayıcıları üçgeninde köprü olma durumunu yaşıyoruz. Dolayısıyla her alanda varlığımızı gösterip doğru projelerle örnek olma sorumluluğunu üstlenme durumunda kalabiliyoruz. İşte burada hoca-öğrenci düzleminde gençlerin dinamizmi ile hepsine bir şekilde yetişmeye çalışıyoruz.
Sanat meraklılarını oldukça şaşırtacak bir şov hazırlığındayız.
Sanatsal çalışmalarınızda ve Engravist etkinliklerinde bundan sonra bizi ne bekliyor?
Engravist Baskıresim Bienali izlenmeye devam ediyor. Bu sebeple şimdi sıra kişisel üretimlerime geliyor. Hazırlık yapmam gereken bir kişisel fuar standım ve kişisel bir sergim var. Pandemi nedeniyle fazla dinlenmiş olduk diye düşünüyorum. Bu yüzden mini bir tatilden sonra yoğun çalışma temposu başlıyor. İyi bir sezon ve verimli bir çalışma temposu olacak diye düşünüyorum. Engravist olarak “Osbcut Baskıresim Çalıştayı” projem var. Bu anlamda yurt içi- yurt dışı 7 sanatçı ile yine yeni bir teknik-malzeme üzerine ülkemizde henüz uygulaması yapılmamış sanat meraklılarını oldukça şaşırtacak bir şov hazırlığındayız.
Share this content: